“ADI OLMAYAN İNSANLAR”IN VAR OLMA ÇABALARI
Tiyatro alanındaki akademik çalışmaları, makaleleri ve çeviri eserleriyle tanınan Fırat Güllü’nün, 2018 Tudem Edebiyat Ödülleri’nde dereceye giren romanı Adı Olmayan Adam, Türkiye’de egemen kültüre mensup olmayan her türlü “azınlık” kültürünün Türkiyeli olma mücadelesini; İstanbul Ermeni toplumunun kültür hayatından sürgün edilmiş, suskunluğa itilmiş, adı olmayan insanlarından yalnızca biri olan oyun yazarı Arman Vartanyan’ın yaşamından kesitler sunarak paylaşıyor.
Fırat Güllü, romanı ”adı olmayan insanlar”ın bu ülkede var olma çabalarını, siyasi açmazlarını, ruh hâllerini ve dayatmacı tutumlara karşı geliştirdikleri var olma biçimlerini ortaya koymak amacıyla kaleme aldığını söylüyor.
Sizi Adı Olmayan Adam üzerine yazmaya iten şey neydi? Kitabınızın oluşum sürecinden kısaca bahsedebilir misiniz?
2018 yılı Mayıs ayında Boğaziçi Üniversitesi’nde sevgili Sevan Değirmenciyan ile oyun yazarı Arman Vartanyan üzerine bir seminer verdik. Romanın yazılmasına vesile olacak araştırmalar, başlangıçta o seminere hazırlık amacıyla yapılmıştı. Araştırmamız sırasında Vartanyan’ın çok sayıda Ermenice oyun yazmasına ve bunlardan üçü Türkçeye çevrilmiş olmasına rağmen Türkiyeli toplum tarafından görmezden gelinmesi bize çok çarpıcı geldi.
Sanırım bu durum bir yazar olarak imgelemimi ateşledi ve ortaya bu roman çıktı. Aynı dönemde seçkin isimlerden oluşan bir jüri tarafından Tudem Edebiyat Ödülleri’nin verileceğini öğrenince eserimi bu yarışmaya göndermeye karar verdim. Değerli jüri üyelerinin benim kim olduğumu bilmeden sadece metni değerlendireceklerini bilmek ek bir motivasyon sağlamıştı bana.
Mayıs ayından yarışmaya son katılımın gerçekleşeceği Kasım ayına kadar yaklaşık altı ayda kaleme alındı bu roman. Sonrasında editörüm Hilâl Aydın La Spisa ile üzerinde iki yıl daha çalıştık. Temel tema korunmakla birlikte bu süreçte romanın yeniden yazıldığını söylemek abartılı olmaz. Umarım nihai hâli okurlar tarafından da beğenilir.
Romanınız, edebiyat-tarih-tiyatro üçgeninde ilerleyen çok katmanlı bir anlatı sunuyor. Yazım sürecinde nasıl bir ön hazırlık yaptınız, hangi kaynaklardan yararlandınız?
Bahsettiğim seminerde ben Vartanyan’ın Türkçeye çevrilen oyunları, özellikle de Oyun adlı eseri üzerine konuştum. Sevan ise Vartanyan’ın ikinci eşi Zarine Hanım’ın kaleme aldığı biyografiden ve yazar tarafından çeşitli Ermenice gazete ve dergilere verilmiş demeçlerden yararlandı. Bunun dışında geride kalmış çok fazla bir şey yok.
Vartanyan anlaşılması kolay olmayan, zor bir Ermenice kullanan ve eserleri hakkında çok konuşmayan ketum yazarlardan birisiydi. Okurların ya da oyunlarını sahnelemek isteyen uygulamacıların belli bir araştırma yapmadan, açımlamak için çaba sarf etmeden onun metinlerini anlamaları çok da kolay değildir.
Sansar, Oyun ve Onda Dokuz adıyla Türkçeleşen eserlerinin çevirileri oldukça başarılı olmasına rağmen yukarıda yaptığım değerlendirmeler bu metinler için de geçerlidir. Seminerim için hazırlanırken bu çok katmanlı, kendini kolay ele vermeyen metinlerle uğraşmak oldukça zenginleştirici bir deneyim oldu benim için. Romanı yazarken yer yer bu metinlerin benim imgelemimde yarattığı güçlü metaforları çalışmama dâhil etmek için epey çaba sarf ettiğimi söyleyebilirim.
Uzun yıllar tiyatro sanatının hemen her alanında emek vermişsiniz. Sizi oyun yazarı Arman Vartanyan’ın hayatı hakkında düşünmeye ve yazmaya iten şey kişisel merak mı, yoksa bir sanatçının yaşadıklarını, yüzleşmek zorunda kaldıklarını aktarma arzusu mu oldu?
Vartanyan kendisini Ibsen’le başlayan ve Pinter’a ulaşan Batı oyun yazarlığı geleneğinin içinde değerlendirmekteydi. Ben buna bir ek yapıp onu aynı zamanda 60’lı ve 70’li yıllarda oldukça üretken olan Türkiye oyun yazarlığı geleneğinin bir parçası olarak da gördüğümü ve önemsediğimi belirtmek isterim.
Tüm oyunlarının Türkçeye çevrilmesi mümkün olsa bence bu tez çok daha belirgin bir anlam kazanacaktır. Ancak ne yazık ki Türkiyeli yazarlar ve tiyatrocular onun eserlerine fazla ilgi göstermediler. Ermeniceye yaptığı önemli katkılar da görmezden gelindi ve Türkiyeli Ermeni toplumu da onun eserleriyle pek ilgilenmedi. Oyunları sahnelenmedi, okunmadı ve üzerine pek yazan çizen de olmadı. Burada Ermeni toplumu dışından olup Vartanyan üzerine yazan nadir isimlerden birisi olan, yakın zamanda kaybettiğimiz şair Demir Özlü’yü ayrı tutmak isterim. Her iki yazarın ”sakıncalı piyade”likle geçmiş ortak askerlik yıllarından beri devam eden bir dostlukları vardı.
Demir Özlü 18 Ocak 1992 tarihinde Cumhuriyet Kitap‘ta, Arman Vartanyan’ın Oyun adlı eseri üzerine ”Cehennem Başkalarıdır” başlıklı bir eleştiri kaleme almıştı. Araştırmamız sırasında ulaştığımız ve önem verdiğimiz değerlendirmelerden birisi de buydu. Ama onun dışında dikkate değer bir eleştiri yazısına rastlayamadık. Bu görmezden gelme tavrına duyduğum tepki de bilinçdışımda beni böyle bir metni kaleme almaya yönelten itkilerden birisi olmuş olabilir.
Bu kitabı insanlar neden okumalı? Adı Olmayan Adam okurlarına ne vadediyor?
Romanımı farklı dinlere inanan ya da inanmayan, farklı dilleri aynı anda anadili kabul eden, kendi kültürlerini başka kültürlerle etkileşim içerisinde yaşayan ama çeşitli nedenlerle suskunluğa itilmiş, toplumun kültür hayatından sürgün edilmiş Türkiyeli bir topluluğun, diğer bir deyişle ”adı olmayan insanlar”ın bu ülkede var olma çabalarını, siyasi açmazlarını, ruh hâllerini ve dayatmacı tutumlara karşı geliştirdikleri var olma biçimlerini ortaya koymak amacıyla kaleme aldım. Farklı okuma deneyimlerine kapı açmasını ve çeşitlilik içerek bir okur grubuna hitap etmesini bekliyorum. Ve kitabımı, sık sık ”sen buralı değilsin” denmesine rağmen ”buralı olmaktan” asla vazgeçmeyen ve sürekli yeni yollar, yeni yöntemler bularak mücadeleyi sürdüren dirayetli insanlara adıyorum.
Bir cevap yazın