Çocukların dijital ayak izleri ve bunların ticari kullanımı daha çok tartışılmalı…
Dünyada ve ülkemizde dijital çağ hızla ilerlemeye devam ediyor. Yapılan araştırmalar her üç internet kullanıcısından birinin çocuk olduğunu gösteriyor. İstanbul Bilgi Üniversitesi İletişim Fakültesi Medya Bölümü’ne bağlı Dijital Medya ve Çocuk Platformu tarafından gerçekleştirilen “Dijital Dünyada Çocuk Hakları” panelinde dijital dünyada çocukların haklarının korunması adına atılan adımlar, düzenlenen yasalar ile riskler ve tehditlerin önüne geçilmesi konuşuldu
İstanbul Bilgi Üniversitesi İletişim Fakültesi Medya Bölümü’ne bağlı Dijital Medya ve Çocuk Platformu tarafından “Dijital Dünyada Çocuk Hakları” paneli online olarak gerçekleştirildi. Panele konuşmacı olarak katılan değerli akademisyenler dijital dünyada çocuk haklarının kamuoyuna yansımalarını, yeni dünya düzeninde ebeveynlerin ilgili konularda çocuklarının görüşlerini alıp almadıkları gibi birçok önemli detayları tartıştı. Etkinliği MAY İletişim’den Meltem Acar Yücesoy modere etti.
Dr. Öğr. Üyesi Esra Ercan Bilgiç: Ebeveynler çocukların görüşlerini almalı
4 Şubat 2021 tarihinde Birleşmiş Milletler (BM) Çocuk Hakları Komitesi tarafından kabul edilen ve 24 Mart 2021 günü yayınlanan “Dijital Ortamda Çocuk Hakları ve Genel Yorum No 25 Belgesi”nin önemine dair konuşan İstanbul Bilgi Üniversitesi İletişim Fakültesi Medya Bölümü Dr. Öğr. Üyesi Esra Ercan Bilgiç, bu belgenin dijitalleşmenin hızla arttığı şu dönemde online ortamlarda da geçerli olacağını söyledi. Ercan Bilgiç, “Yeni dünya düzenine uygun olarak çocuk hakları tanımı yapılmadı ya da dijital dünyaya has başka çocuk hakları metinleri yazılmadı. Ama var olan çocuk hakları sözleşmesinin dijital dünyaya uyarlanırken nasıl yorumlanabileceğine dair bir çerçeve oluşturuldu. BM Çocuk Hakları Komitesi, 27 ülkeden yaşları 9 ila 22 arasında değişen çocuklardan görüş alarak bu çerçeveyi hazırladı. Dijital dünyada haklarının korunması için ne gibi eylemler görmek istedikleri çocuklara soruldu. Çocuk haklarının vazgeçilmez bir parçası, çocukların sesini aslında duymak ve kulak vermek. Onların katılım haklarının olduğunu ve özellikle kendilerini ilgilendiren konularda görüşlerinin alınması gerektiğini vurgulamak” dedi.
Hak ve özgürlükler ile potansiyel zararlar ve riskler arasında denge gözetilmeli
Dünya çapında yapılan araştırmalara göre, her üç internet kullanıcısından birinin çocuk olduğunu belirten Ercan Bilgiç konuşmasına şöyle devam etti: “Bu belge çocukları nasıl koruyalım sorusuna odaklanıyor. Dijital dünyada çocukların birtakım fırsatlara erişimi çok önemseniyor. Bu fırsatlara erişmeleri için bir denge gözetilmesi vurgulanıyor. Sivil hak ve özgürlükleri ile potansiyel zararlar ve riskler arasında bir denge gözetilmesi gerekiyor. Dijital dünyada çocukların karşısına çıkacak riskleri örneklendirmek gerekirse; içerik riski ilk sırada yer alıyor. İzledikleri, dinledikleri ve okudukları içerikler, çoğu zaman onların yaşına ve gelişim seviyelerine uygun olmayabiliyor. Şiddet ve cinsellik içerebiliyor.
Uygun olmayan bazı nefret söylemleri içerebiliyor. Bir diğer önemli mesele ise temas riskleri. Çocukların cinsel anlamda istismar durumlarına ve çocuk ticaretine kadar varmasına dikkat çekiliyor. Çocukların eğitime erişim hakkı bu belgede özellikle vurgulanıyor. Dünyanın pek çok yerinde ve ülkemizde dijital ortamlara erişemeyen çocuklar var. Bu durum dijital uçurumu derinleştirerek fırsat eşitsizliği yaratıyor.”
13 yaş altı için farklı uygulamalar devreye sokulmalı
İstanbul Bilgi Üniversitesi Bilişim ve Teknoloji Hukuku Enstitüsü Müdürü Doç. Dr. Leyla Keser, dijital platformların çocukların yaşına uygun şekilde tasarlanması gerektiğinin altını çizdi. Keser, çocuk yaşına uygun bir dizayn örneği olarak Türkiye’de artık Youtube Kids’in yayına başladığını belirtti. Keser, “Dünyaca ünlü otoriteler yaşa uygun tasarım kodu ismini verdikleri bir doküman yayınladılar. Bu dokümanda, internet bazlı herhangi bir hizmette, yapay zeka karşısındaki kullanıcının çocuk olduğunu anladığında buna uygun içerikler sunmalı konusu tartışılıyor. Buna örnek olarak Youtube Kids uygulamasını verebiliriz. Youtube’un çocuk ayrımı yapmaksızın tüm kullanıcıları profilleyerek reklam göstermesi çocuklar açısından zarar verici bir duruma sebebiyet verebiliyor. Gösterilen reklamlar şiddet ya da cinsel içerikli olabiliyor. Amerika’da bu nedenden ötürü Youtube dava edildi. Bu noktada ebeveynlere Youtube Kids’i tavsiye ediyorum. Aynı şekilde 13 yaş altı çocuklar için farklı bir İnstagram da devreye sokulacak” şeklinde konuştu.
Minecraft oynayan çocuk daha yetenekli olacak
Kollektif bir anksiyete durumu yaşamadan elimizdeki medyayı çocuklar için nasıl kullanabiliriz konusuna değinen İstanbul Bilgi Üniversitesi İletişim Fakültesi Medya Bölüm Başkanı Doç. Dr. Erkan Saka, “Çocuklar belli dijital yetenekleri kazanamadığı durumda çağın ve yaşıtlarının gerisinde kalacak. İfade özgürlüğünün ötesinde internet kullanım hakkı çocukların ileride toplumsal statüsünü korumasında da önemli rol oynayacak. Bugün Minecraft oynayabilen bir çocuk ileride başka işlerde de daha deneyimli olacak ve donanımlı görülerek mevcut işler için o seçilecek” dedi.
Dijital oyun alanları gençlerin ifadelerini belirliyor
Oyun kültürünün genç bireyler için çok önemli olduğuna vurgu yapan İstanbul Bilgi Üniversitesi İletişim Fakültesi Medya Bölümü Dr. Öğr. Gör. Sarper Durmuş, “Dijital dünyadaki oyunlar çocukların dünyayı ve kendilerini tanıdıkları, yeni ifade biçimleri geliştirdikleri alanlar olarak karşımıza çıkıyor. Son birkaç yılda gözetim kapitalizmi tanımı öne çıktı. Tüm internet kullanıcılarının alışkanlıkları, ilgi alanları ve sosyal bağlantıları büyük teknoloji şirketleri tarafından meta haline getiriliyor. Sayısız insanın dijital hareketlerinden üretilen verilerle teknoloji şirketlerinin dünyanın en güçlü ve değerli şirketleri haline geldikleri görülüyor.
Kullanıcı sözleşmeleri üzerinden örnek vermek gerekirse, Peak Games’in gizlilik sözleşmesinde 13 yaşından küçük çocukların verilerinin talep üzerine tamamen silinebileceği bilgisi yer alıyor. Ebeveynlerin ve çocukların bu durumu talep edebileceği medya okur yazarlığı ne kadar var bunu sormak gerekiyor. Çocukların dijital ayak izleri ve bunların ticari amaçlarla kullanılması konusu kamuoyunda daha fazla tartışılmalı” diye konuştu.
İstanbul Bilgi Üniversitesi Hakkında:
İstanbul Bilgi Üniversitesi, 1996 yılında Türkiye’de üniversite yaşamına yeni bir soluk getirmek amacıyla “Okul için değil yaşam için öğrenmeliyiz” ilkesiyle yola çıkarak kurulmuştur. 1.000 kişiyi aşkın bir öğretim kadrosuna sahip olan üniversitenin 20.000’i aşkın öğrencisi ve 50.000’e yakın mezunu vardır. İstanbul Bilgi Üniversitesi, Sosyal ve Beşeri Bilimler, Hukuk, İşletme, İletişim, Sağlık Bilimleri, Mimarlık ile Mühendislik ve Doğa Bilimleri fakültelerinin yanı sıra yüksekokulları, meslek yüksekokulları ve enstitüleri çatısı altında 150’yi aşkın ön lisans, lisans ve doktora programı sunmaktadır.
Kurulduğu günden bu yana öğrencilerine uluslararası gelişim fırsatları sunan İstanbul Bilgi Üniversitesi, Yükseköğretim Derecelendirme Kuruluşu QS’in 2020 yılı “Gelişmekte olan Avrupa Ülkeleri ve Orta Asya Üniversiteleri Sıralaması”nda en iyi 130 üniversite arasında yer almaktadır. İstanbul’un merkezinde, santralistanbul, Dolapdere ve Kuştepe olmak üzere üç kampüsü bulunmaktadır. İstanbul Bilgi Üniversitesi hakkında ayrıntılı bilgiye www.bilgi.edu.tr adresinden ulaşılabilir.
Bir cevap yazın